27 Aralık 2011 Salı

Beşiktaş'ın Planları




Deplasmanda Eskişehir mağlubiyeti ile açılan ilk perde, Şeref Bey’de Karabükspor karşısında alınan tek gollü galibiyetle kapandı. Bu süre içerisinde Beşiktaş, inişli çıkışlı bir performans göstermekle birlikte, en çok sıkışık maç takviminin kurbanı oldu.  Çünkü maç araları darlaştıkça takım, bir sonraki rakibine hazırlanmak noktasında yeterli zamanı bulamadı. Yine de Lig’de ve Avrupa’da ortalamanın üzerinde bir mücadele vererek devre arasına minimum sorunla girdi.

Carvalhal, röportajlarında belirttiği üzere gelecek üzerine uzun vadeli planlar yapmak yerine, rakip odaklı düşünen bir teknik adam. Bunun meali şu; Takım, rakibe göre reaksiyon veriyor. Stoke City deplasmanında topu yerde tutup, hızlı dolaştırıyor ama Maccabi deplasmanında kenarlara indirilen toplarla goller buluyor. Duran toplara güveniyor. Ya da derbilerde orta sahasını kalabalık tutuyor ve enerjisini ekonomik kullanıyor.

22 Aralık 2011 Perşembe

Merkezden Hücum:BJK:1-0:KRB



Geçen seneki görüntüsünden bir hayli uzak olan Karabükspor karşısına asli kanat oyuncularından yoksun çıkan Beşiktaş, rakibinin hücum gücünün sınırlı oluşunu da hesaba katarak oyunu merkeze taşımayı denedi. Ernst-Veli-Fernandes üçlüsüne pozisyon gereği eklemlenen Almeida-Edu ikilisinden biri topu rakibe bırakmamak adına değil, dönen topları çabucak toplamak adına sahadaydı. Bu dizilim gereği ekstra görevi üstlenen Ekrem Dağ ise sürpriz koşularla gol arayan isimdi. Schuster’in Nobre üzerinde denediğinin bir benzerini deneyen Carvalhal, asli planının dışında 2-3 planının daha olduğunu gösterdi.

18 Aralık 2011 Pazar

Top Tutamayınca; SAM:1-1:BJK




Topu dolaştırmak ve olgun atak geliştirmek noktasında ciddi sorunları olan, ayrıca küme düşme hattında yer almanın stresini de üzerinde taşıyan Samsunspor, öncelikle rakibinin üzerine gelmesini engellemek adına savunma anlayışını ön alanda presle başlattı. Bu presle amaçlanan, rakibin oyununu bozmak, topun kenarlara kolay inmesini engellemek ve kazanılan ani toplarla Beşiktaş savunmasını hazırlıksız yakalamaktı.

Beşiktaş ise, ev sahibi olmanın avantajını kullanmak niyetinde olan rakibinin, taraftarının da itmesiyle üzerine geleceğini düşünerek oyunu hızlı bir şekilde kenarlara indirmek ve böylece kilidi açmak peşindeydi. Bu düşünce, Samsunspor’un sahada ortaya koyduğu planla örtüşmeyince takım kilitlendi. İlk yarı boyunca neredeyse olgun atak geliştirmek konusunda tamamen etkisiz kaldı. Üstüne üstlük kaptırdığı topta kalesinde golü de görünce senaryo tamamen başka bir şekile büründü.

14 Aralık 2011 Çarşamba

"İngiliz Anahtarı"; BJK:3-1:STOKE



Oyun planını rakibe göre belirleyen Beşiktaş, yüksek tempo yapamamak dışında gereken her şeyi yaptı maç boyunca. Ceza alanına yapılan ortaların hemen hemen hepsi rakibin kalabalık kademesinin arasına ya da arkasına değil, önüne düşürüldü. Böylece nicelik olarak aşılması çok zor olan duvar, nitelik olarak işe yaramaz hale getirilmeye çalışıldı.

Bu oyun planındaki tek büyük sorun takımın içinde bulunduğu yoğun maç takvimi. 2 buçuk günde 1 maça çıkan takım oyunun yönünü hızlı değiştirmek zorunda olduğu bir kurguda kendisinden beklenen bu reaksiyonu gösteremedi. Gücünü idareli kullanması gerektiğinin farkındaydı. Bu farkındalık maçı beklenenden daha fazla zora soktu. Oyunun yönünü çabuk değiştirebilecek tek oyuncu olan Fernandes ise fazlasıyla arkada kalıyordu. Zira savunmadan ilk topları almak ve oyun kurmak gibi başka görevleri de vardı..Oysa rakip yarı alana ikinci yarıda yerleşen Fernandes, maç başından beri orada oynasa belki Almeida’nın gol orucunu bile zorla bozdurabilirdi.

13 Aralık 2011 Salı

"Beşiktaş'ın Çocuğu"



Futbola genel bakış açım olarak sadece saha içerisinde yaşananlarla ilgili fikir beyan etmekten yanayım. Bu tavır, son zamanlarda adliye koridorlarına taşınan oyunu, inatla esas ait olduğu yerde tutma gayretimin yanı sıra, sürece karşı koyduğum tepkinin de göstergesidir. Protest bir tutum ya da fanatikçe bir yaklaşım olarak gözükse bile, özünde bu yaklaşım futbolun temiz kalmasına olan umudum ve direncimi temsil etmektedir.

Futbol, nasıl ki “asla sadece futbol değil” ise, büyük sermayeli şirket yöneticilerinin, kendi hesapları ve çıkarları peşinde koşanların arka bahçesi de değildir. Futbol halkındır. Öyle kalmalıdır. Bir temaşaa alanı olarak futbol sahası, temsil ettiği güçten, yalancı ve şiddete meyleden rekabetten, sansasyondan, paradan ve türlü küçük hesaplardan ne denli arınırsa, o kadar bizdendir ve o oranda seyredilebilir. “Marka değeri” denen mefhumun ederini yayın ihalesindeki sıfırlar değil, sokaktaki adamın o markaya duyduğu saygı, beslediği güven ve taraftarı olduğu takım üzerindeki bağlılığı belirler.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Yorum Yok; BJK:1-1:İBB


Quresma ve Simao’dan yoksun Beşiktaş, belalası İBB ile oynayacağı maça son zamanlarda alıştığımız ve anahtar görevi gören “akışkan kurgu”su ile başladı. Bu kurgu dahilinde Mustafa Pektemek en hareketli olan isimdi. Sürekli deplasa olan ve koşular yapan Pektemek’in boşluğunu Necip doldurdu. Bunun en bariz kanıtı en az 3 kere sağ çizgide Necip’in topla buluşması ve atak yapmasıydı.

Pektemek bu hareketli oyununu sürdürdükçe Veli, Almeida ve Necip boş alanları kapatmakla meşgul oldu. Kağıt üzerinde gayet işlerliği olan bu “basit” plan, Beşiktaş’ın belalısı İBB karşısında işe yaramadı. Çünkü umduğu golü hesapladığından çok geç bulan Beşiktaş. Manisaspor maçında olduğu gibi farkı arttırmak yerinekorumayı tercih etti. Bu zoraki tercih, savuna bloğu başta olmak üzere, Beşiktaş orta sahasını da geriye itti. Tam da bu yaslanmanın halinin hüküm sürdüğü dakikalarda kalesinde golü gören takım, ne yapacağını bocaladı ve galibiyet için gerekli olan reaksiyonu gösteremedi.

Ezcümle; bu akşam izlediğimiz Beşiktaş taktik üretkenlik ya da hücumsal kısırlık noktasında değil, tamamen rakibiyle geçmiştem gelen çekişmesi ve bu çekişme doğrultusunda geriye düştüğü psikolojik üstinlük bağlamında 1 puana razı geldi.

Bu tür maçlar üzerinde çok işe yarar çözümlemeler yapamazsınız. Yapsanız da, işlerliği olmaz. O yüzden histerik hale gelen kırılganlığını maç 1-0’a geldiğinde giymiş olan bir takımın taktiksel hatalarından söz edemezsiniz. Ben de etmeyeceğim.  Özetle bu İBB’yi içeride dışarıda üst üste yenene kadar bize huzur yok. Gerisi ayrıntı.. hem de fazlasıyla...

9 Aralık 2011 Cuma

TEZ-ANTİTEZ



El Clasico bu Cumartesi Barnebau’da. Yine tüm dünyanın gözü bu eşsiz mücadelede olacak. Yine vitrinde en öne çıkanlar konuşulacak.” Ronaldo mu, Messi mi?” falan filan.. Ben şunu konuşmak istiyorum; Artık inkar edilemez şekilde FC Barcelona bir ekol. Ve onun ekolü modern futbol için bir tez. Peki geçerliliğini uzun süre koruyacak bu tezin bir antitezi çıkacak mı? Çıkacaksa da, onu Real Madrid üzerinden Mourinho mu çıkaracak? Aslında La Liga’nın dengeleri gözetildiğinde elbette en olası sonuç bu. Yoksa Athletico Madrid’den bu tür bir antitez girişimi beklemek saflık olur. Valencia desen, bir nebze ama o da kesmez.. ikisi beraber sahaya çıksalar, ben handikaplı Barca oynamam da, normal 1 oynarım..(Oran iyiyse, ilk yarı 1 bile oynarım)

8 Aralık 2011 Perşembe

Mustafa-Almeida Farkı; MANİSA:1-4:BJK




Kadro iskeletini giderek oturtan ve rotasyonu sadece gerekli zamanlarda kullanan Beşiktaş, bu kurgu ve bu kadro seçimiyle gidebildiği yere kadar gidecek. Bu akşamki maç bize bunu gösterdi. Aynı zamanda Carvalhal’in adaletli davranma konusunda giderek daha  mahir olduğunu da söylemek mümkün. Sezon başında “futbolun basit doğrularını yerine getirmeye çalışan bir teknik direktör” olduğuna değinmiştim. Kafasındaki o doğruları takıma monte ettikçe, oyunun akışına göre davranış geliştirmeyi de öğretiyor. Bu gün kısa zaman aralıklarıyla da olsa, ayağında top tutan, pas yapan, akıcı şekilde sahanın her yerini kullanan bir Beşiktaş izledik. Bu durum, bir şeylerin sebebi değil, sonucu. Zamanla o kopuk kopuk sergilenen oyunun süresini uzatacaktır takım. Bu sinyalleri vermesini görmek bile güzel.

Altıntop!.. LİLLE:0-0:TS



Trabzonspor, son virajı dönmek adına ve haklı olarak gol yememeyi ön planda tutarak başladı maça. Rakip Lille, Trabzon’un erken uyarı sistemini devre dışı bırakmak ve savunma bloğuyla baş başa kalmak istiyordu. Bloklar arasındaki bağlantıyı hızlıca kesip, takım toparlanamadan topu tehlikeli bölgeye getirme peşindeydiler. Bunu en kestirmeden yapmak üzere ise iki yol denediler maç boyunca. Birincisi, blok halinde orta sahası ile yüklenip, rakibin orta sahasını geri itmek ve kalabalık duvar arasına Joe Cole, Sow ve Hazard üçlüsünden birini kaçırmak.. İkinci yol ise, nispeten daha uzun şekilde araya atılan toplarla direk Sow’u hedef alan, zaman zaman da Hazard’ı kenara kaçırarak içeri ani girişlerinden, ince bileklerinden ve koşularından yararlanmak..

"Kocaman" Hata; GS:3-1:FB




Ligde son oynadığı Ankaragücü maçında kanatta denenen Bienvenu’nun ne kadar etkisiz olduğundan söz etmiştim ekşi sözlük'te. Sıkıntıları boyu aşan ve küme düşmemeye oynayan Ankara temsilcisi, Bienvenu’nun bulunduğu kanattan gelerek 2 gol bulmuştu. Fenerbahçe ise uzaktan şutlarla gole ihtiyacı olduğu tüm anlarda bulmuş ve bu durum kerameti kendinden menkul spor medyası tarafından “Fenerbahçe hücum sorununu çözdü” olarak yorumlanmıştı. Oysa, sorun çözülmek bir tarafa dursun, derbide daha da büyümüştü.

Bienvenu’nun kanattaki varlığına bu defa forvet mevkiinde yer alan Alex eklenmişti. Biz, kadroda sürprizi Fatih Hoca’dan beklerken, Aykut Kocaman ters köşeye yatırmıştı herkesi..




5 Aralık 2011 Pazartesi

Akışkan Kurgu; Beşiktaş:2 -1:Orduspor




Rakip Orduspor’un direngen takım yapısı ve dinamik orta sahasına karşı, Beşiktaş elindeki alternatiflerden en doğru olan 11’le başladı maça. Sol kanatta sakat Simao yerine Veli (ki bu mevkide Avusturya Ligi’nde asist kralı olmuştu) sağda ise Holosko vardı. İlk 25 dakika geçildiğinde ileri uçta yine edilgen kalan Almeida, Quaresma ile yaptığını bu defa her iki kanat adamıyla da yapmaya başladı. Kendini sağ ya da sol kanada attı. Üstelik Almeida’nın boşalttığı alanı ne zaman kimin dolduracağı da değişkenlik gösteriyordu. Bu hareketlilik Orduspor savunmasının kafasını karıştırdı. Bu değişken ve akışkan kurgu son Avrupa sınavından yorgun dönmüş ve pres gücü azalmış Beşiktaş’ı daha yaratıcı kıldı. Ayrıca blokları arası mesafenin de yanaşmasını sağladı.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Yurdum Derbisine Doğru..



önde şok presle oldukça kırılgan bir takım haline gelen ama her durumda şapkadan tavşan çıkarabilen fenerbahçe ile, fatih terim'in dinamik galatasaray'ı bu çarşamba karşı karşıya gelecek..

her iki kanatta görev verilirse stoch-dia ikilisi, arkalarında yer alacak emre ve forvet arkasında serbest adam rolüyle kaptan alex ile ev sahibine çok büyük sorunlar yaratabilir. hele bir de sırtı dönük duvar görevini kusursuz gören semih'in varlığı kesinlikle tabelaya yansır.

buna mukabil, maça hızlı baslayacak galatasaray, pres gücünü etkin kullanabilirse, erken bir golle öne geçip, fenerbahçe'nin muhtemel bütün planlarını çöpe atabilir. farklı bile kazanabilir.

2 Aralık 2011 Cuma

Kanserojen Galibiyet; Maccabi Tel Aviv:2-3:Beşiktaş




Trabzonspor maçındaki kazanan 11’i ve taktiği bozmayan Carvalhal, bu defa bir ayrıntıyı gözden kaçırdı; rakip Maccabi Haifa, Trabzonspor’a göre daha hareketli ve daha fiziğe dayalı bir oyun oynuyordu. Ayrıca arkayı kalabalık tutmak nicel olarak bizim adımıza üstünlük gibi dursa da, nitelik olarak takımı yine zaman zaman eksik bıraktı. Zira İsrail ekibi savunma arkasına sürekli adam kaçırmanın peşindeydi. Ayrıca sırtı dönük şekilde topu alan Beşiktaş orta saha oyuncularına şok pres uygulayarak, kazanacağı ani toplarla tehlike yaratmanın peşindeydi. Bu durumda top kullanma yeteneği sınırlı olan İbrahim Toraman ve Ekrem Dağ’ın varlığına eklenen çok yavaş ve çok riskli oynayan Manuel Fernandes tehlikeyi iyice arttırıyordu.

Ekrem Dağ tercihi yerine Holosko, Fernandes yerine de Veli Kavlak seçilmiş olsa, maçın düğümü ilk yarıda çözülür, İstanbul’da oynanan 5-1’lik maça benzer bir skor ortaya çıkabilirdi. Çünkü Beşiktaş’ın tek yapması gereken basit oynayıp, hızlı çıkmak ve topu kenarlara indirebilmekti. Bu oyun kurgusu ilerleyen dakikalarda zaten kendiliğinden sahne aldı ve 90 dakika içerisinde sadece Almeida’nın kafasına 7 net orta indi.

27 Kasım 2011 Pazar

Trabzonspor:0-1 Beşiktaş




Inter maçını tribünden takip eden Carvalhal Trabzon’un Burak Yılmaz başta olmak üzere, hücum hattına karşı geniş önlemler alarak başladı maça..

Bu önlemler çerçevesinde Aurelio’nun görevine soyunan İbrahim Toraman üçüncü stoper olarak savunmanın önünde yer alıyordu. Aynı zamanda takımının kanat akınlarındaki kırılganlığını da düşünen Carvalhal, Hilbert ve İsmail’e yardımcı olmaları için bir kanada yanaşmakla Ernst’i görevlendirmişti. Diğer kanada yardımcı olması içinse, Ekrem Dağ görevlendirilmişti.

Trabzonspor’u önce durdurmak maksatlı bu tertiple sahaya çıkan Beşiktaş’ta Ekrem Dağ hariç, herkes görevini ilk 45 dakikada yerine getirdi. Ekrem, pozisyon bilgisi ve oyunu okuma yönünden o kadar zayıf bir oyuncu ki, 25. Dakika geçilirken hala nerede durması gerektiğini çözememişti. Neyse ki, duruma müdahale eden Fabian Ernst kanatlara açılmasını elle işaret etti. Böylece Ekrem Dağ, alanını doldurdu.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Kötünün iyisi; Trabzonspor:1-1:FC Inter




Taraftarının da etkisiyle, maça hızlı giren Trabzonspor, etkili olamadı ama topla ilk kez organize şekilde rakip yarı alana geçen İnter, Avrupalı olmanın ne demek olduğunu bir kez daha gösterdi hepimize..

Iki Arjantinlinin çok basit ve etkili verkaçı sayesinde tabelada üstünlüğü ele geçiren İnter, tempoyu lehine olacak şekilde düşürmeye çalıştı bu dakikadan sonra..

20 dakika geçilmesine ragmen, kalesindeki ilk atakta golü yiyen Trabzonspor’un bu maça dair fikrinin ne olduğunu anlayamamıştık. Çok geçmeden o fikir de ortaya çıktı; takımın orta sahasını oluşturan Halil Altıntop, Alanzinho ikilisi sürekli deplase oluyordu. Daha çalışkan ve istekli oynuyla neredeyse tamamen serbest oynayan Halil Altıntop’un bu dinamizmi beraberlik golünü getirdi. Ayrıca gol gelene kadar geçen süre içerisinde ve sonrasında Colman’ın ligimiz standartlarının çok üzerindeki oyununu da göz ardı etmemek gerek. Sürekli aklını ve tekniğini kullandı. Yaptığı dikine paslar, oyunu rahatlatan harreketleri, takımın liderliğine soyunması işleri Trabzonspor adına rahatlatan etkendi.




22 Kasım 2011 Salı

Deprem Tamam da, Peki ya Deplasman?!..




Beşiktaş tribünlerin son bir kaç senedir geriye gittiği inkar edilemez bir gerçek. Birileri çoktan birilerinin kayığına bindi ve birileri çoktan birilerinin adamı oldu. Bu kaotik durum tribünde pek çok şekilde kendini belli etti. Iyi niyetiyle tribün kovalayan insanlar çekilmeye başladı öncelikle. Eskiden beri süregelen kavgalar daha basit nedenlerden çıkmaya başladı. O tanıdık simaların içinde kendinizi güvende hissettiğiniz tribünün yerine, yabancılaştırıldığınız bir tribün hakim olmaya başladı.


Ayrıca, tribün özeleştiri mekanizmasını da büyük ölçüde yitirdi. Eskiler ve yeniler arasındaki etkileşim minimum indi. Küskünler ordusu her geçen gün çoğaldı. Bu bağlamda tribünün kendini ve çevresini kontrol etme yetisi de sınırlandı. Beşiktaş tribünü dahilinde çok geniş bir yazı yazmak lazım aslında. Enine boyuna konuşmak, incelemek..

Ama son oynanan derbi maçında kapalı tribüne isnat edilen “ırkçı tezahürat” suçlaması, pek gerçekçi değil. yaratılan linç kültürürün arkasında da başka nedenler var. Yine de piyasada bu denli göze batan, her yaptığıyla gündem olan bir tribüne saldırılması sürpriz değil. Zira popular kültür, bununla besleniyor. Çabuk besleyip, çabuk büyütüyor. Aynı hızla da yiyip, bitiriyor. Bu durumdan sakınmanın bedeli de, bu kadar populer olmamaktır. Bu popüler olma halinizden taviz vermezseniz, bu tür linç kampanyalarına da kurban gidersiniz.

Ayrıca bütün tribünleri ilgilendiren, derbilere deplasman yasağı getirilmesi konusunda tek kelam etmeyip, gündemi meşgul eden başka konularda ses vermek bana yeteri kadar samimi gelmiyor. Elbette, Vanlı kardeşlerim adına gözlerim doldu, takımının tribünleri adına da gurur duydum yapılan o güzel eylemle. Ama kendi çatımıza yağan yağmuru görmezden gelip, başkalarının acılarını öne çıkartıp, gündemi geçiştirmek bu tribune yakışan bir tavır değil.

Fenerbahçe taraftarını kendi tribününe davet eden Çarşı, Galatasaray taraftarı için bu iyi niyeti neden göstermedi, bilmiyorum ama koca maç boyunca deplasman yasaklarına karşı tek slogan atılmamasını kabul edemiyorum. Sanırım yalnız da değilim..

Bir Garip Derbi BJK:0-0GS



beşiktaş’ı karşılamak ve oyunu rölantide tutmak adına bir tertip ve dizilişle oyuna başlayan galatasaray, fatih terim’in motivasyon yeteneğini hesaba katmamış olacak ki (!) ilk 20 dakikayı hücum ederek geçirdi. 20 dakika boyunca yüklenen,koşan,pas yapan galatasaray’ın dizilişine hiç de uygun olmayan bu hevesi beşiktaş adına çok etkili kontralara dönüşebilirdi ama beşiktaş da kontra yapmak üzere çıkmamıştı sahaya. bu karşılıklı durum maçı garip bir hale soktu. ayrıca bu gariplik maç boyunca devam etti.

Temkinli "Avcı"



bazı önyargılarıma ragmen, yeni görevinde başarılı olmasını temenni ettiğim teknik direktördür kendisi..

öncelikle ülke ortalamasının üzerinde bir taktisyendir. milli takımın alt yaş gruplarında kazandığı başarıları bu yüksek taktik zekasına bağlamak pek doğru olmayabilir ama ibb takımında geride bıraktığı yılları göz önüne alınca, beğensek de beğenmesek de üzerine her yıl katarak bir yapı inşa ettiği yadsınamaz.

Tercümanlıktan Zirveye: Jose Mourinho



4-6-0 ’ın mucidi. ve çağımızın bana gore en büyük taktisyeni. bobby robson ’ın tercümanlığından futbol dünyasının zirvesine uzanan bu yolculuğunda en fazla egosuna borçlu. görev aldığı takım ne kadar şaşalı, ne kadar büyük olursa olsun saha içi mücadelesinden sakınan oyuncularla asla çalışmıyor. sorunlu çocukları büyütmek, futbol arenasına yeni yıldızlar armağan etmek gibi kaygıları yok. zaten bu kaygıları olsa, o sistemini uygulayamaz. belki bu noktada eksik olduğu söylenebilir. ama pek kimsenin, özellikle de kendisinin umurunda olduğunu sanmıyorum.