14 Aralık 2011 Çarşamba

"İngiliz Anahtarı"; BJK:3-1:STOKE



Oyun planını rakibe göre belirleyen Beşiktaş, yüksek tempo yapamamak dışında gereken her şeyi yaptı maç boyunca. Ceza alanına yapılan ortaların hemen hemen hepsi rakibin kalabalık kademesinin arasına ya da arkasına değil, önüne düşürüldü. Böylece nicelik olarak aşılması çok zor olan duvar, nitelik olarak işe yaramaz hale getirilmeye çalışıldı.

Bu oyun planındaki tek büyük sorun takımın içinde bulunduğu yoğun maç takvimi. 2 buçuk günde 1 maça çıkan takım oyunun yönünü hızlı değiştirmek zorunda olduğu bir kurguda kendisinden beklenen bu reaksiyonu gösteremedi. Gücünü idareli kullanması gerektiğinin farkındaydı. Bu farkındalık maçı beklenenden daha fazla zora soktu. Oyunun yönünü çabuk değiştirebilecek tek oyuncu olan Fernandes ise fazlasıyla arkada kalıyordu. Zira savunmadan ilk topları almak ve oyun kurmak gibi başka görevleri de vardı..Oysa rakip yarı alana ikinci yarıda yerleşen Fernandes, maç başından beri orada oynasa belki Almeida’nın gol orucunu bile zorla bozdurabilirdi.


Merkezden kenara, akan oyunda kanat oyuncularını  boşluklara kaçıran Beşiktaş, 18 üzerine kesilen toplarla gol bulmak peşindeydi. Toplu buluştuğu anlarda etkisiz olan ve isabetli ortalar kesemeyen Holosko kısmen de olsa bu A planının işlerliğini bozan ilk isimdi. Ayrıca kanat  beklerinden yeterli desteği alamayan takım, tempo da yapamadığında oyunda çaresizmiş gibi gözüktü zaman zaman.

16. dakikada İsmail’in hücumda kaybettiği topun kalemizde gol oluş şekli ve hemen 1 dakika sonrasındaki  direkten dönen inanılmaz top, tipik Beşiktaş kemoterapilerinden birini yaşayabileceğimizin işaretiydi. Takımın kademe anlayışının ve savunma derinliğinin kaybolduğu anda gelen gol moral bozucuydu. Zira İsmail topu öyle bir zamanda kaybetti ki, hemen hemen bütün takım sırtı dönük yakalandı.

Bu şok gole reaksiyon vermeye çalışan Beşiktaş, ceza sahası çevresinde dolaşan Almeida’nın kafasına hafif toplar kondurdu bir kaç denemesinde. Bu toplar Beşiktaş’ın kanat hücumcuları ve orta saha oyuncularının önlerine uzaktan şut çekilmesi amacıyla indirildi. Takım orta sahasında anormal işler yapan bir Fernandes var ama bu sihirli durum bile şu gerçeği gizleyemiyor; Fabian Ernst,Veli Kavlak ve Necip Uysal üçlüsü ligin en düşük isabetli şu yüzdesine sahip orta sahasıdır. Takımın bu sorunu özel şut çalışmalarıyla gidermesi gerek.

Beşiktaş belki de maç boyunca yapması gerekeni en doğru şekilde 45. dakikada kullandığı serbest vuruşta yaptı. Topu oyuna çabuk sokan Fernandes, Hilbert’i kaçırdı. Rakibin kalabalık duvarının arkasına sarkan Hilbert yerden sert ve çok etkili kesti ama arka direk fetişisti Almeida, ön direk koşusunu yapmaya top önünden geçerken başladığı için bu atak boşa gitti.

İkinci yarıya Holosko-Pektemek değişikliği ile başlayan takım, bence en kritik kararını bu değişiklikle değil, Fernandes’i rakip yarı alana atmakla verdi. Enerjisini, tekniğini, zekasını rakip yarı alanda kullanmaya başlayan Portekizli penaltı pozisyonunda Almeida’nın önüne ince pası yuvarlayan isimdi. Ayrıca penaltı ve kırmızı kartla sonuçlanan bu ince girişim, Beşiktaş adına maç boyunca göbekten denenen ilk hücum denemesiydi. (En azından en elle tutulur olanı)

Rakip yarı alanda topa bu kadar hakim bir Fernandes’in varlığı, Stoke City orta sahasını geri itti. Böyle olunca Beşiktaş kenar bekleri başta olmak üzere savunması rahatladı. İsmail ve Hilbert çok daha rahat hücuma destek verebilidi. Böylece orta sahada dönen topları da kazanmaya başladı takım. Bana göre maçın en kilit noktası buydu. Giderek büzülen ve geri itilen İngiliz temsilcisi adına artık yapılacak pek bir şey kalmamıştı. Maç bağıra bağıra Beşiktaş’a geliyordu.

Sağ kenardan içeri sürpriz dalışlar yapmaya başlayan Pektemek, 64. dakikada Almeida ile ver-kaç yaptı.  Seken top Fernandes’in önünde kaldı. Son derece estetik bir vole deneyen Fernandes belki golü atamadı ama bu akşam bu takımın bir anahtarı daha olduğunu gösterdi. Kilidin kanatlardan açılamadığı maçlarda bu çılgın Portekizli mutlaka forvet arkasına yakın oynamalı. Bu konuya çokça değinmiştim zaten. Takımın o şekilde oynadığını ve kazandığını görmek beni ayrıca çok mutlu etti.

Topu iyice yere indirmenin en iyi fikir olduğunu gören Carvalhal, artık sahada duvar vazifesinden başka işlerliği kalmayan Almeida’yı çıkardı ve yerine haftalardır forma şansı bulamayan Edu girdi. Düşünün ki, o Edu bile top aldı, alan boşalttı, pas dağıttı. Edilgen alanda kalmak yerine peşine stoper takıp, dolaştırdı. Sırtı kaleye dönük top aldı. Kenarlada indi... Topu yerde tuttuğu ve nispeten daha hızlı dolaştırabildiği sürece Beşiktaş adına hiç bir tehlike görünmüyordu sahada..

74. dakika içerisinde kullanılan kornerde Mustafa Pektemek sahneye çıktı ve arkasında yedeği olarak beklediği Almeida’nın kredisini iyice azaltan çok usta işi bir kafa golü attı. Sanırım bu golle rüştünü ispat etmiştir. Etmediyse bile, çok kısa sürede edecek, Carvalhal’in değişmezlerinden biri olacaktır. Hakediyor..

82. dakikada ise Edu’nun attığı gol rakip ağlara olduğu kadar Almeida’nın kalesineydi bence. Haftalar boyunca kağıt üzerinde hava toplarındaki etkinliğinden ve sol ayağıyla çıkarabildiği sert şutlardan söz ettiğimiz Almeida’nın yedeği kafayla gol atıyor. Onun da yedeği ise sol ayağıyla enfes bir vuruş yapıyor. Bilmem anlatabildim mi Hugo?!..

Bu dakikadan sonra istese maçı çok kolay 5-1’e getirebilecek takım durdu haliyle. Zaten maç başından beri ihtiyacı olan yüksek tempoyu yapamaması  yorgunluğuna bağlıydı. Bu denli sıkışık bir maç takviminde deli gibi saldıran bir Beşiktaş dilemek haksızlık olur zaten. Skor olarak öne geçilen maçlarda takımın rölantide kalma ihtiyacı da taktiksel değil, fiziksel bir tercih. Bir nevi zorunluluk...

Bu maç özelinde değinilmesi gereken iki konu var. Birincisi; Fernandes’in rakip yarı alanda ne kadar etkili bir silah olduğu. Topla etkili alanlarda buluştuğunda her an her şeyi yapabilecek bir yetenek. Umarım artık bu yeteneği işlerliği daha yüksek alanlarda kullanılır bu gün olduğu gibi.

İkinci konu ise, Pektemek’in her anlamda Almeida’ dan daha etkili, özverili filan değil, bariz bir şekilde daha KALİTELİ bir futbolcu olduğu.. daha fazla inat etmeye gerek yok. Çift forvet çıkacaksak sözüm yok ama bu takımın tek ve ilk forveti Pektemek olmalıdır artık.

Rakip adına ise söylenecek pek bir şeyim yok. Böyle bir takımın taraftarı olmak istemezdim. Oynadıkları oyun futbol değil, rugby. Bir üst tura çıkmış olmaları ise Yunanistan’ın Avrupa Şampiyonu olması kadar can sıkıcı en az. Ada dışında şu “taktiksel” kurgunun karşılığını almaları modern futbola hakaret bence. Kurada “Beşiktaş şansı” diliyorum kendilerine. Umarım birinci torbanın en formda ekibiyle eşleşirler ve hezimetle veda ederler Avrupa arenasına.. ülkelerinde ne yapıyorlarsa yapsınlar. Bırakalım Sir  Alex Ferguson,  Arsene Wenger,Villas Boas uğraşsın kendileriyle. Bizden uzak olsunlar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder