28 Ocak 2012 Cumartesi

İskoç İşi..LİV:2-1:MANU



Lig maratonu,UEFA Avrupa ligi, FA Cup derken, kadrosundaki sakatlıklarla rotasyona girmekte zorlanan United, Anfield Road’a hangi duygularla gitti bilmiyorum ama maçtan önce soyunma odasında galibiyet yemini etmedikleri kesin. Yaşları toplamı 77 olan iki orta saha oyuncusu Scholes ve Giggs’in önderliğinde nerede nasıl oynamasını bilen bir takım görüntüsünde başladı maça United. Bu bilinçli oynama hali içerisindeki en zayıf halka bence genç Welbeck’ti. Yakaladığı fırsatlardaki aceleciliği, tercih hataları ve göze batan bencilliği ile çarkın dönmesini engelledi en uçtaki dişli olarak.
Liverpool adına ise söylenecek en somut şey, Kenny Dalglish’in geldiğinden beri bu tür tansiyonu yüksek maçlarda köşe vuruşlarına ve duran toplara verdiği önem Stoke City’yi hatırlatıyor bana. Köşe vuruşunda United’ın genç kalecisi De Gea’yı rahatsız eden üç kırmızı formalı saydım ben. Nitekim De Gea, bu baskıya reaksiyon gösteremedi ve üzerinden geçen topu kısa boylu bir orta saha oyuncusu gibi seyretti sadece. Bunun dışında Liverpool Dalglish önderliğinde oyunu forse etmek, tempolu ve akıcı oynamak vb işlerin pek peşinde değil. Öne geçtikleri dakikadan itibaren takım halinde topun arkasında kaldılar. Ani atağa çıkma şanslarını da savrukça harcadılar. Kontra ataklarla çıkmak yerine daha dengeli ve organize bir şeyler yapmayı denediler. Ancak sakatlıktan sonra bir türlü kendine gelemeyen Gerrard ve Maxi’nin Kazım Kazım benzeri halleri nedeniyle, ileri uçtaki Hugo Almeida durağanlığındaki Carroll’ın da katkılarıyla boş boş gidip geldiler.
Park’ın ayağından gelen beraberlik golünden dakikalar önce tam United’ın gol atması için gereken ortamın oluştuğunu mırıldanıyordum. Gol yememek için kapanan takımları kontrolsüz şekilde geri itip, dağıtmayı o kadar iyi biliyor ki bu takım, nitekim aniden kenara açılan top, Rafael’in içeri yerden kestiği sert orta, ceza sahası içine sokulan fazladan bir adam ve gol..Bu kadar...
İkinci yarıya hafif bir kıpırdanma ile başlayan Liverpool’un hamlesini ne zaman yapacağını bekliyordum. Aslında tam olarak beklediğim hamleler geldi. Oyunu müspet bir şekilde rakip yarı alana yıkabilmek, keyifsiz Gerrard ve günün başarısızı Maxi sahadayken imkansız gibiydi. Yine de Gerrard’ı sahadan almak o kadar kolay değil. Savunmadan bir kişi eksilten Dalglish, Carragher ve Maxi’yi yanına oturttu öncelikle. Yerlerine giren Charlie Adam ve Dirk Kuyt beklenen hareketliliği getirdi aslında. Ama dedim ya United gibi nerede nasıl oynamasını bilen bir takım karşısında elinizdeki planlarınız ne kadar çeşitli olursa olsun, işe yaramayabilir. Dalglish’in son rötüşu ise Gerrard-Bellamy değişikliği oldu.
Ferguson’un gözü ise, rakibin ön alana sürdüğü tehlikeli isimlerde değil, savunmadan çıkardığı Carragher sonucu oluşan boşluktaydı. O boşluğa Hernandez’i gönderdi hemen yorulan Scholes’u oyundan alarak. Bu andan sonra oyunun United’a gelmesini umuyordum açıkçası. Tam da böyle bir anda Welbeck’in aceleciliği yüzünden kaçan fırsat, bir sonraki atakta Liverpool adına gol oldu. Uzun topta o ana kadar sahadaki gözle görülür tek olumlu işi yapan Carroll, sağ kenarda Kuyt’ın önüne güzel indirdi. Takımının saniyeler önce geliştirdiği atakta yaptığı müthiş  topsuz bindirmeden Welbeck’in acemiliği sayesinde eli boş dönen Evra adamını kaçırdı. Hollandalı da zaten özgüven problemi yaşayan De Gea’nın sorunlarını derinleştiren bir gol bıraktı United kalesine.
Her iki takımın da oyundaki dengeyi korumak adına temkinli sürdürdüğü maç, Dalglish’in kumarıyla Liverpool’un oldu. Ferguson’un ya da takımının bariz bir hatasından söz etmek mümkün değil; De Gea’nın kendine güvensizliği ve Welbeck’in sahadaki varlığı dışında..Liverpool ise kornerden bulduğu golden sonra büyük maçlarda bu kadar geri çekilirse ya da savunmasından adam eksiltip, hücum silahlarını son 20 dakika rakip yarı alana böyle cömertçe yığarsa, karşılarında bekleyen isim her zaman Welbeck olmayacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder