Beşiktaş’ı
hücuma kaldıran, savunmaya yardım eden, top dağıtan, oyunun temposunu
ayarlayan, omurgasını ayakta tutan orta sahasından eser yok Antalya maçından
beri. Veli-Ernst-Necip üçlüsü savunmadan ilk topları almaya geldiklerinde çoğu
zaman geriye doğru yöneliyorlar. Bu yönelim sonucu takım sahaya dengeli şekilde
yayılamıyor.
Toraman’ın
varlığı, orta saha oyuncularına bağlı kalmaksızın olgun atak geliştirmeyi
imkansız kılıyor. Zira Toraman topu oyuna sokmak noktasında Gökhan Zan muadaili
bir görüntüde. Üstüne üstlük amaçsız şekilde ve her seferinde sırtı dönük
oyuncuya faul yapıyor. Sivok’u maçın her noktasında arıyor takım. Oyunu kuramayan
Beşiktaş, kanatlara sırtını yaslamayı denediğinde ise kamburlaşan yıldızlarına
takılıyor bu kez. Adam eksiltmesi, oyunun yönünü akıcı şekilde değiştirmesi,
merkez santrafor Almeida’ya destek vermesi, kenar beklerine koridor açması,
içeriye toplu ya da topsuz koşular yapması gereken isimler bunların hiç birini
yapamadığı gibi sahanın en düşük pas yüzdesi ile oynuyorlar.
Hal böyle
olunca, Egemen uzun oynuyor, Almeida indiriyor. Topa yanaşan olmuyor. Dönen topları
alamayan takım, oyuna ağırlığını koyamıyor. Pas alışverişi küme düşme hattı
ayarında...
İlk yarım
saat içerisinde yaşanan talihsiz sakatlıklarla beraber zaten topallayan takım,
yüz üstü yere kapaklanıyor. Koca maç boyunca tek olgun atak girişimi yok. İlk yarının
son dakikasında Beşiktaş’ın yapamadığını Mersin yapıyor. Atılan gol ders
niteliğinde; Uzun topla aniden değişen oyunun yönü, bütün orta saha ve savunma
hattını edilgen kılıyor.çünkü rakibin iki kenar adamı kanat değiştirmiş.
Tisdell sol kenara deplase olmuş. Yere inmeden içeri ortalanan top Beşiktaş
ağlarına gittikten 1 dk sonra ekrana yansıyan istatistik her şeyi anlatıyor;
Kendi sahasında ligin küme düşme adaylarından birini ağırlayan Beşiktaş tam 45
top kaybıyla oynuyor. Üstelik ne Kayseri gibi etkin bir ön alan presine maruz
kalmış, ne de Antalya gibi sahaya dengeli yayılan bir rakip var karşısında. Buna
rağmen bir defa bile kanat hücumcuları çapraz koşu yapmamış, hücumun yönünü
değiştirmemiş, ne Simao sağ kenarda görülmüş, ne Edu sahanın sol kenarına adım
atmış...
İkinci
yarı da aynı senaryoda başlıyor. Quaresma ve kiloları, “kurtarıcı” rolünde
sahaya giriyor. O dakikaya kadar diğer “kurtarıcı” adayı Simao’nun ceza
sahasına orta sayısı sıfır.Orta girişimi belki iki. İsabetli pas sayısı ise
isabetsizlerden az..
Kimse,
bu takımın “yıldızlarından” topu 60 metre sürüp, 4 kişiyi geçip, topu çatala
asmasını istemiyor. Rakip takımın Erdal-Tisdell ile yaptığını deneseler yeter.
Oyunu
yönlendirmekle görevli üç merkez oyuncusundan sadece Necip, o da 3 defa topla
dribbling denemiş. O cılız denemeler bile rakip kalede tehlike yaratmaya
yetmiş. Ama bir vites yukarıya çıkamayan takımın yükünü kimse sırtlanmıyor. Veli
ve Ernst’in çalışkanlığı, düşük pas yüzdelerinin ve sürekli kendi kalelerine
dönük oynamalarının etkisiyle asla işe yarar noktaya gelmiyor. Son darbe 84’te Quaresma’dan
geliyor. Akla, oyun ahlakına, Beşiktaş formasına, o kar kıyamette tribünde
gırtlak patlatan kadınlı, çocuklu taraftarlara hakaret edercesine bir faul ve
direk kırmızı. Bu hareket, tek yönlü gidiş biletidir. Başka açıklaması olamaz. Burası
hala Beşiktaş’sa, bir tutam onuru kaldıysa bu yönetimin, o sahada beceri
noksanlığına karşın terini döken diğer 10 oyuncunun üç kuruş hatırı varsa, bu
gece daha formasının teri kurumadan gönderilmelidir. Birileri, bu takımın
formasını taşımanın bu kadar ucuz olmadığını göstermeli. Nouma ile bağlantı
kurabilir bazıları. Ama alakası yok. O tekme hiç bir rasyonel tavırla
açıklanamaz. Quaresma sözleşmesi gereği belki hala Beşiktaş’tan alacaklı ama
bakiyesinde hep eksi yazıyor. Geldiğinden beri yaptığı olumlu işler,
olumsuzları bastırabilmiş değil. O yönde bir gayreti de yok. Umarsız bir
şekilde takımı sabote ediyor. Bu benim bildiğim Beşiktaş değil. O formayı
taşımak bu değil.
Bu akşamdan
itibaren UEFA Finali’ne taşısa takımı, farketmez. Benim için bitmiştir. Benim Beşiktaşlılık
duruşum budur. Gelenekçi ya da bağnaz bulabilir bazıları. Ama olması gereken
budur.
Maça dair
söylenecek başkaca bir şey yok. Pazar günkü Kadıköy randevusu içinse, yapılması
gereken en müspet şey takımın orta saha direncini ayağa kaldırmak. Oyunun yönünü
çabuk değiştirip, dönen topları alabilirsek, ağır aksak oynayan Baroni ve Emre’ye
etkin presle rahat hareket etme şansı vermezsek, bir kenarda Pektemek diğerinde
Holosko ile aktif kontra oynarsak, lig maratonunun en kolay galibiyetini
alırız. Bu akşamki gibi oynarsak, son yılların adına en yakışmayan, en sıkıcı
derbisi olur. İzleyip, görelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder